Prof. Dr. Hüseyin Düzgün ile konuşma

Ahmet kesrevinin uydurma bir teorisine göre, türk dili Azerbaycana gelmedir ve bu bolgenin ahalisi önce Fars kökenli Azeri adlı bir dilde konuşarmışlar. Prof. Dr. Hüseyin Düzgün ile işbu konuda konuşma yaptık. 1945 doğumlu Prof. Dr. Hüseyin Düzgün (Hossein Mohammadzade Sadigh) İranın en adlım türkoloğu birçok bilimsel kitaplar yaradıcısıdır. Divan-ı Luğat-it Türk kitabının Farsça çevirmeni ve kara Mecmua nazeriyesi sahibi hocamızdan bu konuşmaya katılmasına göre teşekkür ederiz.

Söyleşi yapan: Seyid İhsan Şükrihudai

Türkçeye çeviren:Semane Hurrem

Soru: Hocam! Sizin kitabınızda Azeri adlı bir kavim veya dil tanıtılmış mı?

 Yanıt: Ben bu kitapta, yeterli belgelerle İslam dünyasının tarihi metinlerindeki verilere ve eski devirlerin incelenmesi ile ortaya çıkarılmış yeni bulgulara dayanarak tarihte hiçbir zaman “Azeri” diye bir kavim veya dilin var olmadığını kanıtlayabildim. Kesrevi’nin Azeri adlı bir kavim ve dilin var olduğuna dair iddiaları da bugüne kadar kanıtlanamamış bir varsayımdan ibarettir. Yani, sözde Azerbaycan’da Türk dilinden önce “Azeri” adlı bir dil, yarı dil veya lehçenin var olduğuna dair varsayım, hükme dönüşmemiş ve bir varsayım düzeyinde kalmıştır. Kesrevi'nin kendisi de sonralar, bu varsayımın ortaya atılmasında siyasal amaç ve artniyetlerin olduğunu itiraf etti. Ben de kitap için “Azeri Dili Varsayımı” adını seçmişimdim.

 

Soru: Azeri dili metinleri olarak sunulan örnekleri için ne diyorsunuz?

 

Yanıt: Son 70 yıl boyunca Kesrevi ve ortakları tarıfından asılsız Azeri dili için getirilen bütün şiir ve düzyazı örnekleri; Tat, Talış, Kürt, Herzen, Gilek vb. lehçelere aittir ve sözü edilen kavimlerin namuslu yazarları ve çağdaş bilimadamlarının kendileri de son zamanlarda itiraz etmeye başlamış ve bu örnekleri kendilerine döndürmüşler. Yani artık kimse bu asılsız dil için bir metin gösteremez.

 

Soru: Sizce bugün Azerbaycan halkını ve sakinlerini “Azeri” adlandırmak mümkün mü?

 

Yanıt:Bakınız, yanlış anlaşılmasın. Azerbaycan sakinlerinin çoğunluğunu oluşturan bizler (Talış, Tat, Kürt vs. kardeşlerimiz hariç) Türk’üz ve İran İslam Cumhutiyetinin her yerinde yaşıyoruz, dilimiz de Türkçe'dir ki Türk lehçeleri sınıflandırılmasında “Batı Türkçe” kategorisinde bulunmaktadır. “Azeri” diye bir kavim asla var olmamıştır ki biz de bu isimle adlandırılalım. Halkımızı ve dilimizi tanımlamak için bu ünvanın kullanılması, Pehlevi rejiminin İran'daki siyasal su-istimali, eski Sovyetler Birliğinde ise 1920. yıllardan sonraki Sosialist siyasetin sonucu olmuştur. Bu terim her hangi bir şekilde yerine oturmuş ve bugün Azeri Türkçesi, Azeri Müziği, Azeri Dansı, Azeri Mutfağı vb. deyimler yaygın hale gelmişse, bu deyimleri kullanan şahısların amacı sözü edilen konuların asılsız “Azeri” kavmine mal edilmesi değil, bir nevi “Azer” kelimesi ile ilişkilendirmektir. Görünen o ki bu kelime Azerbaycan kelimesinin kısaltması gibi kullanılıyor ve ben, bu kelimenin Türkçe kökenli bir sözcük olduğunu kanıtlamış, bilimsel belgelerini de kitabımda sunmuşumdur. Biz Türkler, Azerbaycan'da yaşayan diğer kavimlerle birlikte “Azeri” değil, Azerbaycanlı sayılırız.

 

Soru: Bazıları “Azeri” kelimesinin Türkçe olamayacağını iddia ediyorlar.

 

Yanıt: Sözünü ettiğiniz bazılarının yanılgısı şu ki onlar, Pehlevi rejiminin Türk karşıtı işgüzarlarının sözde bilimsel iddialarından ürkerek bu kelimeyi Avestaca, Pehlevice, Ariyaca vb. dillere ait samakta ve söz konusu iddiayı çürütmek için gerekli olan bilimsel güce sahip değiller. Ben bu kitapta, “Az+er” kelimesinin Türkçe olduğunu ve sözde Avestaca olan “Azer” kelimesi ile hiç bir ilgisinin olmadığını göstermişimdir. Biz burada iki kelime ve iki türeme şekli ile karşı karşıyayız: birincisi sözde Farsça kökenli “Azeri” kelimesi, ikincisi ise Türkçe kökenli “Az+er” kelimesi.

Ayrıca ben, sözde Avestaca veya başka bir kökenden olduğu söylenilen “Azer” kelimesinin de Türkçe kökenli “Atmak” ve “Ateş” kelimelerine yakın olduğunu göstermişimdir.

 

Soru: Sizce bazıları neden bu konuda şüphe yaratmaya çalışıyorlar?

 

Yanıt: Benim kitabımda hiçbir şüphe yoktur. Konular gayet açık ve net olup, yeterli bilimsel belge, kanıt ve gerekçelere dayandırılarak anlatılmıştır. Dikkatli okunduğu takdirde, “Azeri dili ve kavmi varsayımı”nın asılsız olduğu ortaya çıkacaktır. Ben, Kesrevi ve ortakları tarafından ortaya atılan varsayımın esas ve temelini oluşturan Arapça metinlerdeki “EL-Azeriye” ifadesinin bile muallak olduğunu göstermişimdir. Çünkü söz konusu kelimenin kendisi de Türkçe kökenli ise, bu varsayım sadece boş bir kabarcığa dönüşecektir.

 

Soru: “Azeri” kelimesinde –i nispet eki yok mu?

 

Yanıt: Elbette ki vardır. Azerle ilgili anlamında, Bahari kelimesinde Baharla ilgili anlamında olduğu gibi. Fakat Pehlevi lehçesinde –ig şekliyle kullanılmış olan –i nispet eki bile, eski Türkçe'deki 4 şekilli ük/uk/ig/ıg ile kökteş gibi gözüküyor. Bu çok ince bir bilimsel tartışmadır ve okurların ilgisini çekmeyecektir. Kitabımda bu bilimsel bulguları geniş bir şekilde izah etmişimdir.

 

Soru: Bazıları, sizin Azerbaycan halkının Türk değil, Azeri olduğunu söylemek istediğinizi sanmıştır.

 

Yanıt: Bu onların algısıdır. Herkesin algılamakta özgürdür ve herkesin algısına saygı duymak gerekir. Fakat onlara, böyle bir durumda derhal kitaba başvurarak “algı”larının doğru olup-olmadığını değerlendirmelerini tavsiye ederim.

 

Soru: Bu kitabı yayımladığınız için bazıları size karşı haddini aşmıştır...

 

Yanıt: Değindiğiniz şeyleri ne görüyorum, ne de duyuyorum. Gerçekten böyle şeylere ayıracak vaktim yok. Çirkin şeyler yazanlara kendileri gibi insanlar cevap vermelidir. Size de kalem nezaketine uymayı tavsiye ediyorum. Benim için önemli olan, Azerbaycan halkı için hayati önem taşıyan bir konu üzerindeki kırk senelik bilimsel araştırmalarımın sonucunu resmi şekilde izin alarak alnımın akıyla yayınlayabilmekti.

Bu kitap şimdi Azerbaycan Cumhuriyeti'nde, Türkiye'de ve Avrupa'da çevrilmektedir. Yurtdışı beni ilgilendirmiyor, ülkemin içinde eleştiri konusu olmak istiyorum, fakat kitabın yayınlanamsından sonra geçen bu iki yılda, kimse kitabı bilimsel bir şekilde eleştirememiştir. Görünen o ki kitabım yüzdeyüz bilimsel olduğu için eleştirilemez. Bu kitap, benim söz konusu alanla ilgili kırk senelik bütün araştırmalarımın ve deneyimlerimin sonucudur. Kitaptaki her bir cümle, bilimsel belgelere dayandırılmış, kesin ve geçerli sebep ve gerekçelere esaslandırılmıştır. Değindiğiniz demagojileri göz önünde bulundurursak, Kesrevi ortaklarının yarım asır yalan söylediklerini kabul edemediklerini görürüz. Bağımsız araştırmacının görevi sadece yalan söylememektir, o kadar.

Bir kişi veya kurum için çalışmayan ve kimseye borçlu olmayan bir araştırmacının ahlaki ve insani sorumluluğu, sadece araştırmalarında yalan söylememek ve yanıldığı takdirde yanlışını düzeltmeye çalışmaktır. Yalan duygular ile politik, partili ve grup bağlılıklarına uymak ve içiboş kahramanları yüceltmek, araştırmacının görevi değildir. Zati yeteneğe sahip olan Kesrevi, maalesef siyasal bağlılıklarına dayanarak böyle bir varsayımı ortaya atarak İran dilcilik camiasını yarım asırlık bir kafa karışıklığına sürükledi ve başka bir deyimle, “Herkesi aldattı.” Artık herkesin gerçeği itiraf etmesinin zamanı gelmiştir, yoksa demagoji ve ortalığı karıştırmakla sadece kendilerini yorup bize zahmet veriyorlar. Türkçe ve Farsça, İslam hikmetinin İran'da yayılmasına vesile olan iki güçlü kanattır ve biz Türk'lerin İran'ın diğer kavimleri ile olan birlik ve beraberliğimizin yıpranmamasının sebebi de budur. Yani bizim birliğimiz; Allah, din, mezhep, inanç, ideal ve devrim yüzündendir ve bu birlik bozulmazdır. Nitekim milliyetçi siyaset oyunbazları ve Kesrevi ortakları, sözde “Azeri dilini” kanıtlamak için yüzlerce kitap yayınlamakla ayırım ve bölücülük yapmayı başaramadılar ve ben bu yurdun Müslüman bir çocuğu olarak bugün bu büyük yalanı ortaya çıkarmakla ve bu görünüşte bilimsel sahtekarlığı ifşa etmekle milliyetçi ayrımcı ve bölücülerin ilerlemesi karşısında engel taktığım için övünebiliyorum. Allah dürüst insanlara ve doğru söyleyenlere yardımcı olsun.

 

والله یؤید من یشاء